Alanya'da Gezilecek Yerler
Şarapsa Hanı Alanya’nın 15 km batısında, Alanya-Antalya karayolu üzerinde bir tepede bulunmaktadır. Dikdörtgen planlı yapının doğusunda gözetleme kulesine benzeyen bir minare vardır. On bölmeli han tipinde olan yapının tamamen taşla yapılan ve üstü açık beşik örtüsü şeklinde kapatılan kuzey ve güney duvarlarına, dıştan birer payanda yerleştirilerek dayanıklılığı arttırılmıştır. Hanın solundaki son bölüm, kapısı kuzeye açılan bir mescit ve aynı zamanda bir tabhanedir. Kapının üstündeki kitabeye göre han ve bitişiğindeki mescit, I.Alaaddin Keykubat’ın oğlu II.Keyhüsrev zamanında yapılmıştır. Kitabede inşa tarihi belirtilmemiştir.
Şarapsa Hanı Alanya’nın 15 km batısında, Alanya-Antalya karayolu üzerinde bir tepede bulunmaktadır. Dikdörtgen planlı yapının doğusunda gözetleme kulesine benzeyen bir minare vardır. On bölmeli han tipinde olan yapının tamamen taşla yapılan ve üstü açık beşik örtüsü şeklinde kapatılan kuzey ve güney duvarlarına, dıştan birer payanda yerleştirilerek dayanıklılığı arttırılmıştır. Hanın solundaki son bölüm, kapısı kuzeye açılan bir mescit ve aynı zamanda bir tabhanedir. Kapının üstündeki kitabeye göre han ve bitişiğindeki mescit, I.Alaaddin Keykubat’ın oğlu II.Keyhüsrev zamanında yapılmıştır. Kitabede inşa tarihi belirtilmemiştir.
Yapım Yılı
1237-1238Özellikler
Alanya ilçesi Konaklı beldesi sınırları içinde ve Alanya-Antalya devlet karayolunun kenarında küçük bir tepe üzerinde yer alan han, bazı yayınlara “Şarapsa”, “Şarabsa”, “Sarafşa” ya da “Şarafsa” adlarıyla geçmiştir; bugün mahallinde “Serapsu Hanı” diye de tanınmaktadır.
Bina, doğu-batı doğrultusunda uzanan mütemâdi bir sivri beşik tonozun örttüğü ve bu haliyle dikdörtgen planlı tek bir mekân halinde tasarlanmış kapalı barınak bölümü ile buna doğu kenarından bitişen ve kuzey-güney yönünde uzanan sivri beşik tonozla örtülü mescitten oluşan yaklaşık 11,50 x 71 metre boyutlarında tek bir kütle halinde inşa edilmiştir. Binanın kuzey ve güney cepheleri, birbirlerine eş aralıklarla dizilen ve çatı seviyesine kadar yükselen dikdörtgen prizmal payandalar ile desteklenmektedir; doğu ve batı cephelerinin ortasında ise mahmuz şeklinde çıkıntılı birer üçgen payanda yer alır. Çatı seviyesinde yerleştirilmiş ve üst kenar boyunca bir parapet halinde binayı çevreleyen dendanlar, dıştan, âdeta kale görünümü veren etkileyici bir fasat oluştururlar.
Hanın kuzey cephesinin ortasında ve beden duvarını da aşarak kesme taş örgülü prizmal bir kütle halinde cepheden dışa doğru çıkıntı yaparak yükselen taçkapı, yanlardan sade birer profilli silmenin sınırlandırdığı sivri kemerli bir açıklık şeklinde düzenlenmiştir.
Bugün lokanta olarak kullanılan barınak bölümü, tek bir sivri beşik tonozun örttüğü kesintisiz bir mekândır; tonoz, uzun kenarlar boyunca dış cephelerde belli aralıklarla dizilen payandalarla aynı aks üzerinde ve karşılıklı olarak yerleştirilmiş düzgün kesme taş örgülü kemerlerle içten de desteklenmiştir.
Binanın doğu kanadında, barınak bölümünden bir duvarla yalıtıldığı gibi dıştan da, daha yüksek tutulmuş beden duvarları ile vurgulanan mescit yer almaktadır.
Taçkapının kavsarası, alnı yarım daire profilli bir kemer halinde cepheye açılan ve kemerin içine doğru daralan bir küresel bingiden ibarettir; alt köşelerinde, profilli konsollar üzerinde yükselen yuvarlak kemerli birer küçük tromp yer alır. Kavsaranın ortasında, etrafı beyaz mermerlerle çevrili sathi bir niş içinde sivri kemerli beyaz bir mermer levha üzerine yazılmış beş satırlık Arapça inşâ kitâbesi bulunmaktadır. Kitâbede, Selçuklu Sultanı II. Gıyâseddîn Keyhüsrev’in adı ile ünvân ve lâkapları zikredilmekle birlikte, hanın bânîsinin yazılı olduğu son satır bilinçli olarak kazınmış ve ortadan kaldırılmıştır. Bugün çeşitli şekillerde söyleniyor olsa da, esasen binanın adının, bânîsinin kimliğini aydınlatacak bir ipucu oluşturduğu dikkate alınarak, Şarapsa ya da benzeri söyleyişlerin, Selçuklu sarayındaki “Şarabhâne-i Sultanî”den sorumlu bir kişi olarak “Şarab-sâlâr” ünvânı ile ilişkisi kurulmuş; bu ünvânı kullanan ve binayı yaptıran kişinin, bu çevredeki diğer hanları da yaptırmış olması muhtemel “Şarab-sâlâr” Emîr Esededdin Ayaz olduğu iddia edilmiştir.
Eğer bu doğruysa, onun, kendi adına yaptırdığı Şarapsa Hanı’nın inşa kitâbesindeki, muhakkak ki son satırda yazılmış olan adının bilinçli olarak kazınıp silinmesinde, çeşitli ünvânlarla geçmişte birçok Selçuklu Sultanının hizmetinde bulunduğu halde, yine Selçuklu ailesine yönelik bir tertip yüzünden 1238 baharında siyâseten katliyle sonuçlanacak hadiselere karışması rol oynamış olmalıdır. Gerçekten de, kitâbede, silinerek sonsuza kadar unutturulmak istenen bânî adından, geriye sadece son ünvânını çağrıştıran küçük bir hatıra kalabilmiştir.
Bu durumda, kitâbesine göre, Selçuklu Sultanı II. Gıyâseddin Keyhüsrev dönemine âit olduğu anlaşılan Şarapsa Hanı’nın da, Sultan’ın tahta çıktığı 1237 yılı ile “Şarab-sâlâr” Esededdin Ayaz’ın öldürüldüğü 1238 yılı arasında inşa edilmiş olması çok muhtemeldir.